Bilmem sizde olur mu, yadırgarım bazen
En bilinen sözcükleri
Örnek: Gömülmek, gömü
Birini anlıyorum, bir servet mi öteki?
Kuşkusuz Necatigil ardında büyük bir servet bıraktı. Az buz bir verim değil onunki; şiir kitapları, radyo oyunları, çeviriler, düz yazılar, mektuplar...
Şiirleri insanlarca ezbere okunan ender şairlerden biri Necatigil. Hayatın bir yerinde, herhangi bir yerinde onun şiirleriyle yolu kesişmeyen bir okura rastlamak nerdeyse olanaksız. Onca hayatla kesişen, bir tek hayattan söz ediyoruz. Büyük meydanlara açılan dar sokaklar gibi Necatigil şiiri; güvenli ve sevecen.
Hilmi Yavuz bir yazısında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Ahmet Hâşim üzerine yazdığı bir denemeden söz açar ve Tanpınar bu yazıda ‘Hâşim'in hayatı "kasten daralttığından’ söz eder. Devamında da şöyle der Yavuz; ‘”Hayatı kasten darlaştırmak!" Bu söz, sanırım, Ahmet Hâşim'den çok, Behçet Necatigil'i anlatıyor, onu betimliyor gibidir.’ der ve de ekler; Bu görünüm hiç değişmedi. Behçet Necatigil, odasına girenlerin bile ezbere bildikleri ve yerleri hiç değişmeyen bu eşyalar arasında, saadeti eşyada, eşyanın düzeninde bularak; hayatı daraltarak, ama derinleştirerek yaşadı.’
Her ne kadar daralmadan, daraltmaktan söz açsak ta Haydar Ergülen’in de haklı olarak dediği gibi ‘Necatigil kendini sokağa atan şairlerden daha fazla tedirgin olmuştur dünyadan, şiiri de insanın tedirginliğini daha yoğun hissettiren bir şiir olmuştur. Necatigil'i bir övgü bile olsa 'ev'in şairi olarak görenler, farkına varmadan onun 'dünya'nın şairi olduğunu itiraf etmiş sayılırlar.’ Odadan dünyaya açılan bir genişleme söz konusudur aynı zamanda, o büyük daralma/daraltmayla birlikte.
1991’de İlk Gibi Son’
Bugün de hemen hemen aynı şeyleri düşündüğümü tahmin edersiniz sanırım. Tüm şiirlerini yeniden okuduğumda nerdeyse bir roman kahramanının yaşadığı semte, o semtin sokaklarına ve yaşadığı evlere dair büyük bir günce tuttuğu sanısına kapılırım en çok da. Ama bununla kalmayıp, günümüz metropol hayatına büyük bir öngörüyle şiirde yer açan bir şairden de söz edebiliriz.
Günümüz şiirinde hala yatağını bulamamış olduğunu kolaylıkla söyleyebileceğimiz, bu evlere hapsolmuş bireyin sesini ilk ondan duyduk ve çok hüzünlüydü. İkinci yeni bu yatağı bir hayli genişletti ama şiirimizde yaşanan tematik kırılmalar, günümüz genç Türk şiirinde bir dönüşüm yaratmadı.
Özellikle 90’lı yıllarda yazılan şiirin, bu yatağı yeterince didiklediğini, metropol insanının iç sesini yansıtamadığını düşünüyorum. Oysa bugün insan daha da yalnız ve tedirgin. Necatigil verimleriyle bu yolu açan ustalardan biriydi; belki de en önemlisiydi. Gömüsünün gizlendiği yerden çıkaranlar, bu büyük ustadan el alanlar hemen kendini belli etti şiirde. 80’li yıllarda yazanlarda derin etkiler bıraktığını da söylemeliyiz.
Dar yaşamlardan dar anlamlar değil, az zamanlardan çok anlam üreten bir şairdi. Şiirinin zenginliğini yoksunlukla beslediğini düşündüm hep. Mekan çok önemlidir Necatigil şiirinde, ama mekan insansız hiçbir şeydir yanı zamanda. Şiirin mekanının kağıt değil sözcükler olduğunu ondan öğrendim diyebilirim. Şiirin bir çalışma gerektirdiğini, insandan uzaklaşan şiirin yazı dışına taşamayacağını da o öğretti bana yazdıklarıyla.
Zamanın yok edemediği bir ses yarattı şiirimizde. Daha nice yıllar bu sesle yaşamak isteyenlerdenim.
Kitaplarda Ölmek şiirinden bir bölümle bitirmek isterim;
O şimdi kitaplarda
Bir çizgilik yerde hapis,
Hala mı yaşıyor, korunamaz ki,
Öldürebilirsiniz.
(*) 17 Nisan 2006 Saat 18.30 Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen, Enver Ercan’ın yönettiği Haydar Ergülen, Ayşe Sarısayın ve Osman Hakan A.’ın da katıldıkları “Behçet Necatigil 90 Yaşında” başlıklı etkinlikte yapılan konuşmanın metnidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder