29 Nisan 2008 Salı

DENİZ ESKİSİ VE ŞİİRİN GİZLİ TARİHİ

İlhan Berk adı günümüz Türk şiirinde önemli bir ad. 1935’ten bu yana şiirle düşüp kalkan Berk’in çok sayıda şiir kitabı var. Bir dönemi şiirimize değişik boyutlar getiren ‘ikinci yeni’ şiir görüşünün kuramsal yanını oluşturmaya çalışmış şairlerden.
Geçen yıl Berk’in “Deniz Eskisi” ve “Şiirin Gizli Tarihi” adlı yapıtları bir kitapta toplandı. “Deniz Eskisi”nde daha önce dergilerde izlediğimiz şiirleri bulunuyor şairin. “Şiirin Gizli Tarihi”ndeyse şair bizi mutfağında ağırlıyor sanki. Geçen bunca zamana karşın hâlâ şiiri düşünen, araştıran, anlamaya çalışan bir şairin notları var bu bölümde. Şiiri tanımlamaya çalışıyor şairimiz, şiirin tanıma gelmeyeceğini bile bile.
“Deniz Eskisi” 7 bölümden oluşuyor ve 28 şiiri içeriyor. Birinci bölümün adı Körfez. “Bindokuzyüzseksenyılında üç temmuz Cuma günü halikarnossosda inmiştir” gibi bir ayraç içiyle sunulan, “Littera Amor” başlıklı, beş bölümlük, düzyazımsal bir şiirden olşuyor. Berk bu şiirde, bir düşçesini anlatıyor; o dokunulmaz ve uzak aşkı. Yer yer “Uzun Bir Adam”daki yengeyi anımsatan, sise bulanmış bu dişi imgeyi:
...
Böylece her şey sizin yalın, arı beyazlığınıza bürünür kalır. O zaman işte bana sedir ağaçları, bana ceviz sandıklar, lavanta çiçekleri, bin yıllık ağaçlar gibi kokarsınız. Bakamam size. Bakamam çünkü her şey birden aşka dönüşmüştür. Göğül yüzünüz esrir, yeniden belirdiğinde, yeniden umarsız beyazlığınızlayımdır. Durur zaman. Ama ben o duran zamanın içinde, hep onun içindeymişim gibi (bilemeyeceğiniz) kadar mutluyumdur.”
(Littera Amor, 1 / s . 9)

Aktaran kişi olarak şair, kendinde, yaşamında arar bu imgeyi. Bizler için yalnızca bir imge olan bu sanrı kişiye sorular sorar:
...
Hem bilmem senin benim gibi bu dünyalarda dolaştığın olmuş mudur?
(Littera Amor, II / s. 10)


Şairimiz düş ve gerçek arası bir yerde durur ve daha çok bir düşü anımsatan bu aşkın geçtiği duygusal boyutları yakalamaya çalışır. Aydınlığa ulaşmamıştır hiçbir şey. Kimi ‘sen’ diye seslenir o imgeye, kimi de ‘siz’. Öylesine uzaktır ve bir o kadar da yakın. Yıkım da bu ara yerde gizlidir işte;

...
Bu yüzden ben ne zaman sizinle olsam, her sefer, yanınızdan küllerle çıktım. Orda sayrılı, varla yok arası kaldım.”
(Littera Amor, III / s. 11)

Berk şiir boyunca seslendiği bu imgenin, bu düşün, bu yaşanmış ve yaşanmamışın karşıtını belirleyerek noktalar şiirini, -şairin gizli yaşamından- bir ortaçağ yıkıntısından:

“...
Şimdi ne zamandır kapandığım koca bir dağın eteğinde, küçük bir dip odadan bunları size yazarken, benim yıllarca büyüttüğüm hep sizin o onmaz beyazlığınız olduğunu anlıyorum. Bunu bilemeyeceğiniz kadar da öyle bilmenizi isterdim.”
(Littera Amor, V/ s. 13)


“Arşipel” adlı ikinci bölümündeyse 13 şiir bulunuyor. Hüzünlü akşamüstlerini çağrıştırıyor bu şiirler. Tümümüzün yaşamında az çok yeri olan, çoğu kez atladığımız, ayrımsayamadığımız duyguları, duyarlıkları göz önüne seriyor şair. Durulmuş doğa görünümleri, bir göğün altındaki insanlar... En çok da gök ve deniz:

“Sandalyeleri düzeltiyor ihtiyar kahveci. Gök
kocamış. Kahve boş. Zeytinler, tavukla, incirler,
(Yerde bir kireç kovası, mısırlar, bir testi).
Bir parçası bunlar görünümün.”
(Adamlar, s. 27)


Üçüncü bölüm “Ölüler Kitabı” adını taşıyor. 3 şiir var bu bölümde ikisi kimi yapıtlardan esinlenerek yazılmış. Son şiirdeyse Şair’in ölümsüzlük isteği bir çığlıkçasına yükseliyor. Olanaksıza karşı gelen insanı -Şair’i- görüyoruz bu şiirde:

“Yaşamak ki bir sokaktı yaşandı
Aşılıp geçildi o da
Kalırım bir çağ gelir anarlar
Kalırsam kağıtlarda”
(Ölü Bir Ozanın Sağlığında ..., s. 39)


Dördüncü bölümse “Gök Kuşağı”. Bu bölümde “Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım” (s 43), “Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin” (s. 44) ve “Yıkılıveriyordu Geceme Düşüveren Ağzın” (s. 49) adlı şiirler var. Tutkuların ve aşkın aykırı ve dille anlatımı öne çıkıyor bu şiirlerde:

“Ağzımdan diyorum daha çok ağzımdan öp beni
İnsan yaşarken bilmez yaşadığını.”
(Aşklar İçinde... / s. 44-48)


“Herakleitos Suları” adlı beşinci bölümdeki şiirlerde Berk, şair ile insanları, görünüyü ve ‘şiir’i yan yana getiriyor. Şiirin şiirine çalışıyor bu yerde.
“Gül Tansığı”ysa altıncı bölüm. 5 şiir var bu bölümde: “Taşlık Hamam Sokağı” (s. 59). “Kadınlar” (s. 60), “Burun/Dağ” (s. 61) “Parıltı” (S. 62) ve “Deniz Eskisi” (s. 63)
Yedinci ve son bölümdeyse İlhan Berk’in kaleminden B. Rahmi Eyuboğlu’nu ve Behçet Necatigil’i yaşıyoruz. Uzak bir kıyıya doğru yol alan iki şairimizi anımsıyoruz -ki bu bölümün adı “Kıyı”dır.-
“Şiirin Gizli Tarihi” İlhan Berk şiiri için ipuçları veriyor okura. Şair bu yapıtında şiir üzerinde düşüncelerini derlemiş. Tüm bir ömür boyunca düşünülecek, tartışılacak görüşler bunlar, bir şair için. Şiiri düşünen insanlar için de öyle. Şairin bu yapıtındaki her düşünce çağlar boyunca tartışılagelmiş, şiir-zaman, şiir-insan, şair-toplum gibi karşıtlıkları içeriyor. Her biri ayrı bir yazının konusu olabilecek genişlikte görüşler bunlar:

“Kurulu bütün düzenlere karşı çıkar şiir, Kendine bile. Bu yüzden tanıma gelmez.”
(s. 84)


“Şiiri düzyazıdan ayıran, anlamın, yani özün kullanılmış biçimidir.” (s. 87)

“Her şiir –tarih önünde– bir manatona hazır olarak doğar.” (s. 91)

Berk’in “Şiirin Gizli Tarihi” adlı yapıtı şiir üzerinde us yürütmekten öte şiirsel bir tadı da barındırmakta, bu küçük yazılarda. “Deniz Eskisi” ve “Şiirin Gizli Tarihi” İlhan Berk’in ustalık döneminden değişik tatlar sunmakta.

Hiç yorum yok: