29 Nisan 2008 Salı

KAMELYASIZ KADINLAR

Geçen son on yıl içinde yayımlanan romanları ve öyküleriyle yazınımızda önemli bir yer edinen Selim İleri, incelemeleri ve eleştirileriyle de yazar kişiliğini iyice belirginleştiriyor. “Çağdaşlık Sorunları” (1978) ve “Uzun Bir Kışın Siyah Günleri”nde (1981), İleri’nin Türk romanı ve öyküsüne –giderek düzyazısına– geçmiş yazınsal, düşünsel yaşamımıza bakışı, kuşkusuz kendi romancılık serüveni açısından da, önem taşıyordu. Yazarlığının gündeme geldiği günden bugüne değin yazınımızı tümlük sorunuyla karşı karşıya gördüğü açıkça belli olan İleri, yazdığı roman ve öykülerde de geçmişe yaptığı göndermelerle, var olan kalıtı değerlendirmeyi öngörüyordu. Romancı kişiliğiyle yazarlığını her olanakta tümleştirmeye çalışırken de yazınsal ve yaşamsal olanın aşmasını yapıtlarına konu ettiğini anımsayacaktır okurlar. İşte, birçok alanda yapıt oluştururken (roman, öykü, eleştiri, inceleme, deneme) işlediği sorunları başka başka biçimlerle, biçemlerle irdelemeyi sürdüren, giderek sanatçı kişiliğini yazdıklarıyla tümleştirme kaygısını her zaman duyumsayan Selim İleri, yeni bir incelemesiyle çıktı okur karşısına; Kamelyasız Kadınlar.
Adının da çağrıştıracağı gibi yazınsal bir yapıta konu olmuş kadını –kadınları– öne çıkararak, o dönemin koşullarını, toplumsal ve yaşamsal sorunlarını irdeliyor kitaptaki yazılar. İleri, geçmiş yazarlarımızın (yapıtta söz konusu edilen yazarlar; Namık Kemal ve Samipaşazâde Sezai’dir) kadın kahramalarından yola çıkarak, düzyazımızdaki düşünce ve duyarlık arasındaki ilişkileri, kopuklukları imliyor. Namık Kemal’in “İntibah” ve “Akif Bey” adlı yapıtlarından söz açan iki yazıda dönemin diğer yazarlarına, siyasal yaşama, yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkiye, bireyin orunlarına değin ’sorunsallık’ taşıyanbir çok olgu tartışılıyor, açımlanıyor. Samipaşazâde Sezai’nin “Sergüzeşt”ini irdeleyen yazıdaysa Türk yazınında özgürlük kavramını yer alışı, gündeme gelişi anlatılıyor.
On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Osmanlı toplumunun geçirdiği çöküş sarsıntılarının sürekli duyumsandığı bu yazılarda, dönemin aydın sorununu, yazar ve düşünce adamı ikilemi arasında sanatçı kişinin ‘gelgit’ini, bireyleşme isteminin yazarlarca nasıl önlendiğini, kurmacanın bir kez daha toplumsal sorunlar karşısında dize geldiğini alımlamak olası. Bir incelemeden çok –yer yer– deneme tadını barındıran bu yazılar, İleri’nin yalın ve arı anlatımı akıcı biçimiyle okuru kendine bağlayacak, yaratımsal kişiliklere bakışını etkileyecektir kanımca.
Gelenek bağlamında, kendi yazar kişiliğini geçmişin satırları arasında arayan İleri, nesnel açımlamaları, önemli saptamalarıyla ‘kamelyasız kadınlar’dan ‘kamelyasız insanlar’a değin İleri’nin incelediği yapıtların yazarları da kahramanlarını, kendi kuruntuları (kurmacaları) olan kahramanlarını savunmazlar. Yaşama biçimimize, toplumsal yapılanmamıza koşut bir olgudur bu da. Giderek yazarın da ayrıksı kişiliğiyle, toplam ve toplumla olan çelişkileriyle bir ‘kamelyalı’ya dönüştüğünü duyumsarız.
Geçmişte kurduğu iletişim ölçüsünde bugüne yaptığı göndermeler de gözden kaçmamalıdır yazarın:
“Töre iyiyle kötüyü birbirinden çok keskin çizgilerle ayırmıştır. Bir renk dalgalanması arayan sanatçı, boşlukta kalır bu yüzden.” (s. 12)
“Giyim kuşamdaki yenileşme, gerçekte, Batılılaşmayla birlikte beliren ve daha değişik bir güzelduyu anlayışının sonucudur. Bu doğal ifadelerin ve dışavurumlarının yadırganmasındaki baş etken, halk tabakalarının giderek yoksullaşması, iktisadi, siyasi hayattaki akıllara durgunluk verici tutarsızlıklar ve dengesizliler, nihayet savaş yıkımlarının yarattığı büyük kayıplardır... Yoksul halk, zengin tabakayı kendi doğal koruyucusu saymaktadır. Yoksulla zengin arasında, herhangi bir sınıfsal uzlaşmazlığa rastlanmaz.” (s. 16)
“Düşünce, ahlakla ikide birde çatışır. Tutucu törel ahlak olup bitenleri mahkûm etmekte, ama meselenin köklerine inmemektedir; geçmişin ahlaki ilkelerine dönmekten başka çare aranmaz. Yeniyi savunan ileri çevrelerse, hangi yolda yürüyeceklerinin tam bilincinde değillerdir.” (s. 16/17)
“Aslında herkes başka bir şey söylemek istemekte, ama istediğini açıkça konuşmaya yanaşmamaktadır. Daima, ikiyüzlülük, kaypaklık belirir ve dokuya sızar.” (s. 17)
Selim İleri’nin “Kamelyasız Kadınlar”ında yer alan üç yazı da (Bir Peyzaj Denemesi / Kamelyasız Kadınlar / Esaret ve Özgürlük) kısaca değinmeye çalıştığım sorunları, sorunsalları irdeliyor. Yazılar kendi başlarına oluşturdukları yapı dışında da bir tümlük oluşturuyorlar. Ben de bundan çıkarak üç yazının ana izleklerini imlemeye çalıştım. İleri’nin geçmişe bakışının bugüne kazandıracaklarının yalnızca bir yazınsal etkinlik olmadığını söylemek isterim. Güncelliğin her şeyden çok ilgi gördüğü yazınımızda geleceğin geçmişle değerlendiğini, belirlendiğini anımsatan çabaların yanında yer almaktadır “Kamelyasız Kadınlar”.

Hiç yorum yok: