29 Nisan 2008 Salı

KAHKAHADAN GÖZYAŞLARINA: JEAN TARDIEU

1903’te Saint-Germain de Joux’da doğan Jean Tardieu çok küçük yaşlarda şiirle düşüp kalkmaya başladı. İlk şiirlerini yazdığında yedi yaşındaydı. Molierè’in oyunlarına karşı büyük ilgi duydu. İlk güldürüsünü yazdı; Le Magister Malgè Lui (1918). Bu arada felsefeye de ilgi duyan Tardieu on sekiz yaşında entellektüel bir sürmenaj geçirdi. Bir gün ayna karşısında tıraş olurken varoluş olayının yabancılığını ayrımsadı. Bu olay onun yaşamında derin izler bırakacaktı. Sonraki yıllarında birçok şair ve yazarla tanıştı. Bunların arasında Gide de vardı. İlk şiirleri Gide aracılığıyla N.R.F’de yayımlandı. İlk şiir kitabı 1933 tarihini taşır; Le Fleuve Cache (Gizli Irmak). 1940-44 yılları arasında Fransa’daki Direniş’in gizli yazınsal etkinliklerine katıldı. Eluard ve diğerleriyle ilişki kurdu. Paris’in kurtuluşunu izleyen yıllarda oyun yazarlığına yöneldi. Yeni bir çizgi arayışı içinde iki kısa oyun yazdı: Qui est-la? (Kim var Orda) ve La Politesse Inutile (Gereksiz Nezaket). Oyun yazarlığının yanı sıra şiiri de sürdürdü. Çeşitli ressamların yapıtlarına şiirsel metinler yazdı.
Yazınsal yaşamını kabaca özetlemeye çalıştığım Tardieu, hiç kuşkusuz görkemli Fransız yazınının büyük şairlerinden değil. Şiirini Saçma’nın kıyılarında dolaştıran şair, dili kullanımı ve izlekleri değişik boyutlarda, biçimlerde kullanmasıyla önem kazanıyor. ‘Saçma’yı sorunsallığı içinde anlatmayı amaçlayan birçok şairden, şiirde, sözcüklere verdiği önemle ayrılıyor. Şiirde sessel devinime her şeyden çok değer veren Tardieu, yaşamın yansıması olarak görür ritmi. Şiirse yaşamsal devinimin sese dönüşmesidir. Bir konuşmasında şiirden şöyle söz eder; “Kâh dünyayla uzlaşmış olmak, kâh sürgünde olmak; bu, başka bir şeyin var olduğuna inanmaktır; görünenin ardından görülmeyen bir şey. Sizinle konuşan, hiç bilmediğiniz hem de çok iyi bildiğiniz, sizi belirsiz bir yere götüren bir ses. Kâh güven verici, heyecanlandırıcı, kâh tedirgin edici ya da tümünü birden içeren bir şey. Şiir benim için bu olmalıydı. Ve şimdi de bu olduğunu düşünüyorum, en azından belli ölçülerde.”
Tardieu’nun şiirsel evrimi, yapmanın ve yok etmenin karşıtlığını içerir. Sanatsal anlatımı hiçbir zaman hiçlemez. şiirinde kolaylıkla görülebileceği gibi özden gelen kalıcı bir arılık vardır. Bir çocuk gibi şaşkındır. Her şeyle eğlenir. Ona ciddi bir hava vermekte güçlük çeker. aksaklıklarla dalga geçer. Kimi de bilerek yapar bunu; “Örneğin çok basit, çok bilinen sözcüklerden yola çıkıp, yinelemelerden korkmadan, bir bestecinin notları düzenlemesi gibi düzenliyordum şiirlerimi... Sözcükleri garip ve gülünç yönleriyle görüyordum. Ve bu da ‘gülmece’nin egemen olduğu şiirler verdi. Grotesk bir kişilik yaratmaya dek gittim: Professeur Froeppel ve ona ciddiyetsizlik yargısına vardığım deneylerimi malettim. Örneğin sözcükleri düzenli bir biçimde, birini diğeri için almak. Ya da tümüyle saçma ‘küçük sorunsallarla’ bilimleri ve felsefeyi yansılamak.”
Çok sayıda şiir kitabı var Tardieu’nün. Kimi önemli yapıtlarını kısaca anmak ve şiirsel serüvenini az da olsa belgelemek istiyorum. 1943’te yayımlanan Le Temoin Invisible’de (Görünmez Tanık) yoğunluk ve kısalık göze çarpar. Fransız şiirinin söze verdiği öneme ve ağırlığa karşı koymaya yönelir. Büyük korkuları ve tedirginlikleri küçük şiirlerle karşılamaya çalışır. Ritmik bir düzenleme içinde az söz ve az imge kullanmaya özen gösterir. 1947’de yayımlanan Iours Petrifies’deyse (Taşlaşmış Günler) lirizme en sadık olduğu şiirleri içerir. Ürpertici düşünceye tümüyle bağlıdır. Duygusal bir tutumla yazar. Savaş sonrası söze değer vermeye bir dönüş gözlenir. Sözcüklere bağlanır. Burada E. Noulet’nin bir saptamasını anmak istiyorum; “Onun için sözcük, nedensiz kavga aranan bir aşk gibidir.” Artık yapıtlarında düşleme büyük yer ayırır. İzleği tek gibidir; “Monsieur, Monsieur” (Bayım, Bayım 1951); ciddi ve ‘gülünç’ü karşı karşıya getirir. “Bayım, Bayım” felsefeyle yapılan gülmecenin yetkin örneklerinden biridir. E. Noulet, Tardieu’nun bu yapıtında Queneau ve Prevert etkisi gözlediğini söyleyecektir. Ama yine de Prevert-Tardieu ayrımını koymayı unutmayacaktır. Gülmecenin doruğa ulaştığı bu yapıt Tardieu’nun gülmeceden bir şeyler beklediğinin açık kanıtıdır. Oyun yazarlığında da gülmecenin önemli bir yer tuttuğunu anımsatalım. Tardieu, J.M. Le Sidaner’in “Yaptınızda ve diğer (yazılarınızda) ‘gülmece’ye hangi rolü veriyorsunuz” sorusunu şöyle yanıtlar: “Hatırı sayılır bir rol. Şiirde, romanda, tiyatroda kullanılan gülmece, çağcıl yazının en büyük fetihlerinden biridir... Şaşkınlık veren bir tür ‘tanrı elçisidir...’ Başkalarında (ve bende) gülmece, yalın neşenin ama aynı zamanda duygulanmanın, karakaygının, kuşkunun ve hatta belli bir umutsuzluğun izlerini taşır”
Daha sonraki yapıtlarında imgeden kopuş gözlenir. 1954’te yayımlanan “Une Voix Sans Personne” (İnsansız bir Ses) yalın şiirleri içerir. ‘Şiirin kıraliçesi’ dediği imgeden kopar. Sıradan sözcüklere bağlanır.
Tardieu bizde az da olsa oyun yazarlığıyla tanınıyor. Kısa oyunlarının toplandığı iki ciltlik yapıtından çevirirler, “Sekiz Oyun” adıyla yayımlanmıştı. Zehra İpşiroğlu’ysa “Uyumsuz Tiyatroda Gerçekçilik” adlı yapıtında Tardieu’yü bir dipnotla anmakta. Aziz Çalışırlar’ın “Gerçekçi Tiyatro” sözlüğü adlı çalışmasında kısa bir madde olarak yer almakta Tardieu.
Tardieu’nun oyun yazarlığı üzerinde kısaca şunlar söylenebilir: Çağdaş insanın içinde bulunduğu bunalımı anlatan uyumsuz (Absurd) Tiyarto yazarlarının yanında yer almaktadır. Genellikle kısa olan bu oyunlar deneyse bir ugulama etkisi uyandırmaktadır. Oyunlarının izlekleri, şiirlerinde de olduğu gibi dilsel bir devinimin ürünleridir. Olaydan çok dile önem verir. Olayın yeğlendiği oyunlarsa daha çok güldürüleridir. Bu güldürülerde de her çağ yapıtında olduğu gibi gelenek çatışmalarını kullanır. Gelenekse tiyatroya bir tepki gibi görünen Tardieu tiyatrosu şiirsel boyutlar taşımaktadır; “Tardieu’nün tüm yapıtı şiirdir, oyunlarında da, düzyazılarında da.” Şiirlerinde gözlenen konuşma eğilimi oyunlarının yönlenmesinde büyük önem taşır. Şiir ve oyunu tümleştirdiği önemli yapıtı “Une Voix Sans Personne” da şiir oyun denemesini gerçekleştirmiştir.
Tardieu oyunları üzerine yöneltilen bir soruyu yanıtlarken şöyle der: “Bir erek sapladım kendime, belki çok hırslı (çünkü tasarılarımın bir bölümünü gerçekleştirdim) belli başlı teatral biçimlerin çevreninde dolaşmak; klasik ya da çağdaş, kısa oyunlar halinde, kimileri şiirsel kimileri de gerçekten yansımalı (parodik)... Bunun içindir ki, büyük bir bölümü kısadırlar. Nerdeyse ‘skeç’tirler... Bu oyunlardan kimileri ‘Profesör Froeppel’imin gülünç zırvalarına yakındır. Diğerleri düşe, karabasana dek gider. Tümü benim için, şiirin başka biçimleridir. Bunlar, istenilen belli bir ayrım, belli bir alışılmamış ışıklandırma aracılığıyla, yakalanmaya çalışılması gereken gizli bir gerçeğin değişik yaklaşımlarıdır. Ve yapıtlarımın tümü gibi, denilebilir ki ‘kahkahadan gözyaşlarına’ giderler.”

Hiç yorum yok: