29 Nisan 2008 Salı

JEAN GENET YİNE TÜRKÇE KONUŞUYOR; GÜLÜN MUCİZESİ

Pek emin değilim ama, Genet ilk kez Salâh Birsel’in ağzından türkçe konuşmuş olmalı; Hizmetçiler’le (M.E.B Yay, 1964). Başka bir yer’de yaşananların dil’e dönüşmesi bile başlıbaşına bir sorunken, amaç-dil’den araç-dil’e uzanan sarmal çizgi, yazan kişinin sorunlarının ötesinde yeni sorunlar da doğuruyor; nerdeyse ikiye katlanıyor her şey. Büyük bir cesarettir çeviri uğraşı. Okşarken elinizde patlayan bir silah olma ihtimali kuvvetle muhtemelidir. Çevirmenlerse bu tehlikeli büyük çağrıya meydan okuyan, avunmaz ruhlardır benim için. Hoyrat, serseri, hırsız, lanetli, eşcinsel, aykırı gibi sayısız sıfatı adının önünde ya da sonunda taşıyan Jean Genet’nin yapıtları geç de olsa birer birer başka bir dilde konuşuyor, Türk okuruyla söyleşiyor yani. Aslında Genet bir oyun yazarı olarak şanslı sayılır türkçede. Hemen hemen tüm önemli sahne yapıtları çevrilir, oynanmasa da. Hizmetçiler’den sonra Genet ancak 1981’de yeniden türkçede görünür, bu kez Yıldırım Türker’in türkçesiyle; Gözetim Altında (Yazko Çeviri, eylül-ekim, no:2). Yine uzun bir suskunluktan sonra Uğur Ün’ün çevirisiyle, Jeannot yine türkçe konuşur; Balkon (Ayrıntı Yay, 1990) Bu yıl uğurludur Genet okurları için ve bu ke bir yazı-denemesi, ünlü yontucu Giacometti ile ilgili yazdığı kitap türkçeleşir; Hür Yumer’in çevirisiyle Giacometti’nin Atölyesi (Metis Yay, 1990) Bir yıl sonra yeni bir Genet yapıtı daha türkçede konaklar. Bu bir Sosu Dolanoğlu çevirisidir; Paravanlar (Remzi Kitabevi Yay, 1991). Böylece tüm önemli sahne yapıtları türkçeye çevrilmiş olur Genet’nin, Zencileri dışında. Ne ki, JG adının dünya çapında tanınması oyunları aracılığıyla gerçekleştiyse de, onu dayanılır ve çekici bir yazınsal kişilik durumuna getiren Hırsızın Günlüğü adlı otobiyografi yapıtı, Çiçeklerin Meryem Anası ve Gülün Mucizesi adlı romanlarıdır. 1942’de hapishanede uzun şiiri İdam Mahkumu’nu yazmış ve şiirlerini 1948’de Poemes adı altında toplamıştır. JG çevirmenlerinin 1964’den bu yana katettikleri yol hayli verimli bir vadiye ulaştı. Oyunlarıyla başlanan çeviri uğraşı düzyasının çetrefilli patikalarına daldı bile. Nihayet mucizevi incelikler ve yazınsal derinlikler içeren romanı ben roman demekte duraksasam da, tüm dünya roman dediğine göre öyledir! türkçede varoldu; Gülün Mucizesi. (Ekin Yay, 1994) Bu kez yine başka bir çevirmenden geliyor, Genet’nin türkçesi; Hamdi Tuncer. Genet oldukça güzel ve özenli bir türkçeyle konuşuyor, birkaç garip kullanım dışında. Kendi dilinde bile oldukça zor algılanan, karanlık yollarda dolanan, izbelerin yazarı Jeannot, bir başka dilde, türkçede karşılanması çeşitli güçlükler taşıyan argısundan ödün verilmeden dilimize kazandırılmış. Genet bu başyapıtının bir yerlerinde şöyle yazıyor; ‘Bu kitap bana pek zor geldi. Yazarken tad almadım hiç. Zevk almadan dalıyorum balıklama, bu olağandışı çocukluğun serüvenine. İçimden kendi kendime eğlendiğim, bu anının işaretiyle eski öykülerimle kafayı bulduğum hâlâ oluyor elbette. Onları kafamda tekrar canlandırıyor, her birini esas oğlanı ben olduğum destanlara dönüştüren günün acıklılık, modasına göre tamamlayabiliyorum ama aynı tutkuyla olmuyor artık.’ (s.146) Gülün Mucizesi gerçekten bir zor-kitap. Toplumdışı bir yaşamın, yine insanlıkdışı bir cezalandırma sisteminin sonucu hapishanelerde, Jeannot’nun çeşitli hapishane deneyimlerinden süzülmüş zor bir yaşantının kitabı bu. İki büyük hapishanede geçen onca uzun yıl, binlerce çocuk denecek yaştaki delikanlı, (ki bu çocukların çoğu hırsızlık, ırza geçme gibi adi suçlardan yatmaktadırlar) ve Genet’nin sonraki yaşamını etkileyecek, yapıtlarında soluk almaya devam edecek üç genç aşığından ona kalanlar bu kitabın temellerini oluştuuyor. Gülün Mucizesi’ne roman diyemediğimden sözetmiştim ya, Genet’nin şu yazdıkları da görüşünü destekliyor sanırım; ‘Roman yazıyor olsaydım, o andaki hareketlerimi uzun uzun anlatmak benim çıkarıma olurdu ne ki ben bu kitapla, çekilmez bir uyuşukluk halinden; orospuluk ve dilencilikten geçmiş, her türlü etkiye açık, suçlular dünyasının çekiciliğine kapılmış, aşağılık ve utanç verici bir yaşamdan kurtulmak için giriştiğim deneyimi göstermek istedim yalnızca. Daha soylu bir yaşam biçimi için ve yine onun sayesinde eski yaşantımdan kurtuluyorum.’ (s. 26) Yazı Genet için bir kurtuluş yolu, çoğumuz gibi. Yukarıdaki altıdaki öngörüsü de gerçekleşir ve yazdıkları sayesinde, onu önemseyen yazar ve aydınlar aracılığıyla hapisten de kurtulur. Bir şişenin içine koyulmasa da bu S.O.S yerine ulaşır. Genet’nin affı için uğraşanlar arasında Andre Gide, J. Paul Sartre ve Jean Cocteau gibi önemli adlar vardır. Genet’nin bu yapıtının birçok bölümü, dünya, yaşam ve yazın üstüne yazılabilecek küçük ama incelikli denemeleri de içinde barındırıyor; Kimi yanlışlar, tercümede, bir sözcüğün bir sözcüğün yerine başkasını koyarak ansızın bizi kendi hakkımızda aydınlatır. Bu zıpçıktı sözcük sayesinde şiirin açığa çıkıp tümceyi güzel kokulara bürümesini sağlayan bir araçtır. Bu sözcüler söyleyenin iyi anlaşılmasını engelleyen bir tehlikedir.’ (s.40) Daha fazla alıntılamak istemiyorum. Ne ki, dönemin popüler romancılarının ve onların romanlarında boy gösteren delikanlılarla, aşıkları arasında kurduğu koşutluğa değinirken söyledikleri (kasıtlı olarak yazdıkları demiyorum!) ince bir alayla süslenmiş bir yoğun denemedir. (s. 120-121) Sözü fazla uzatmayalım. Genet pek sık olanak bulamadığı okurumuzla yine türkçe söyleşiyor ve en önemli verimlerinden biriyle. Bu karanlıktan gelen yoğun sese kulak verin diyorum; kötülük size bir daha bu denli güzel görünmeyebilir!
Kitabın yayıncısına not: Bu yazının sonunda, bu kitabın güzel kapağı (imza Sadık Karamustafa), ve bu güzel çeviri için sizi kutlamak isterdim! Ne ki, bu önemli ve özenli çalımayı bir dizgi yanlışlıkları klasiğine dönüştüren sizleri kutlamak gelmiyor içimden Olsa olsa buruk bir el sallama benimki. Yeni bir baskıyla her şeyin gerektiği gibi olacağını ummak istiyorum yalnızca.

Hiç yorum yok: