25 Nisan 2008 Cuma

SAVAŞ ; ÇEKİÇ ; için!


Savaş; O’nun bir savaşçı olduğunu tanıştığımız an anlamıştım; genç bir yönetmen adayı olarak ilk oyunumu sahneye koyuyordum; o da genç bir grafiker adayıydı ve oyunun afişini o yaptı (kahvede şenlik var; 1991); o zamanlar bir ortağı olmasına rağmen bağımsızlığını hep duyumsatıyordu; o bugün de bağımsız, o zamanlar elle çalışıyordu; zaman geçti yalnız savaşmayı seçti; grafiker sanıyordum o’nu; yanıldığımı yıllar içinde anlamakta gecikmedim; önce iyi grafiker dedim o’nun için; sonra iyi tasarımcı dediğim günler de oldu; bugün iletişim tasarlıyor diyorum çekinmeden; bugün bilgisayarla çalışıyor; bir zamanlar ben kalemle yazardım; şimdi ben de teknolojinin nimetlerine yakın duruyorum; çok çeşitli alanlarda işler üretti; yayıncılık, teknolojik ürünler, turizm, gıda, plastik sanatlar, sahne sanatları vs; ama en çok da sanata ve yayıncılığa yakınlık duyduğunu biliyorum; tasarlamakla kalmadı yalnızca, bu alanlarda ürünler de verdi; kendi kitabı salgınlarım’la birçok dalda ödül aldı (1992); dergiler, kitaplar, kitap kapakları tasarladı; kimi dergilerin yayımlanmasında katkıları oldu (hamlet, no, sonkişot vs); tipografi ve özellikle tipografik yorum alanında ilginç ürünlere imza attı (ilhan berk, enis batur ve benim metinlerimi yorumladı); bir dönem ibşt’nin oyunları için çok işlevsel ve güzel afişler tasarladı (savaş ve barış, palto, peynirli yumurta vs); benim yönettiğim oyunların birçoğunun afişini (otogargara, ayy hitler!, ayyar hazma 95, klakson, borazanlar ve bırtlar, tersine dünya) yine o tasarladı; kitaplarımın ya da kitap kapaklarımın çoğunu da o tasarladı (ay için küçük şeyler, öteki sahne, alfabe meleği, göl felaketleri, tuzak kitap gibi); birlikte ürettiğimiz en önemli işlerden biri de artık bir koleksiyon değerini kazandığını sandığım ajandalar; bu ajandalarda metin, resim ve tipografik yorumlar yer alıyor; yazar olarak ben, tipografik yorumcu olarak o hiç değişmezken her yıl bir ressamın ürünlerine yer verdik (neş’e erdok, yavuz tanyeli, ibrahim çiftçioğlu, temür köran, mustafa horasan, nihat kemankaşlı ve harun antakyalı); tüm çalışmalardan da anlaşılacağı gibi disiplinler arası ilişkilerde o hep bir köprü oldu; yaratıcıların ve disiplinlerin inatlaşmadıkları güvenli bir köprü; amblem ve logo çalışmalarında oldukça indirgeyici bir tavrı öngörerek, nerdeyse minimalist bir çizgide, ürünleri çoğunlukla tipografik çözümlerle tanıtma ve anlatma yoluna gitti; tüm çalışmalarında derin bir okuma eğilimi öne çıkmakta; okumakla yetinmedi ve yorumlayarak, dönüştürerek yeni biçim ve söylem arayışlarına yöneldi; bu çalışmaları önceleri tepkiyle karşılansa da, yılmadı; çünkü o gerçek bir savaşçıydı; kazandı; kazanırken hep bir şeyleri işaret etmeyi de ihmal etmedi; sözü olan, yenilikçi ve sömürüden uzakta, yalnızca üretenlerle birlik olmayı öngördü; günümüz dünyasının vahşi düzeninin en büyük tüketim silahlarından biri olan tasarımı ve iletişim tasarımını hurharca kullanmaya kalkanlarla iş yapmak zorunda olsa da, onların oklarını bilemedi; ürünle kitleler arasında doğru, güzel ve etik bir ilişki kurmaya özen gösteren az sayıda tasarımcıdan biri oldu hep; kuşkusuz kuşağının en bağımsız ve en cesur duruşlarından birine de imza attığı gönül rahatlığıyla söylenebilir.

Çekiç; Bir tasarımcı olarak o ürünle kitleler arasındaki kişi olmaktan çok daha etkin bir role soyundu her zaman; her zaman mücadelenin içindeydi; çekiç sallıyordu hep; kendini konumlandırdığı yerde durmanın/durabilmenin bedelini ödemiş ve ödemeye devam eden bir tasarımcı olmanın yanı sıra toplumsal yaşamın pek çok dinamiğine de katkıda bulunan, sorumluluklarının ayırdında birinden söz ediyorum; okuma, yeniden yorumlama ve aktarmanın ötesine geçmeyi hep arzulayan bir tasarımcı o; iletişimin bir sorumluluk olduğunun her zaman bilincinde, kitleleri uyutan değil uyandıran bir ton var yaptığı işlerde; özellikle kendine sipariş edilmemiş işler üretmekte usta biri o; yani kendine siparişleri var; yaşamdan aldıklarının karşılığını vermeye adanmış bir yaşam onunki; birçok tasarımcının aksine yaptıklarıyla yetinmeyip (kendinden beklenenler anlamında), iş ötesi işler yaratmaya eğilimli; eğilimden de öte bunu bir görev saydığını düşünüyorum; yoksa onun toplumsal sorumlulukların sonucu sayılabilecek kimi işleri (siyasal ve kamusal anlamda) hiçbir kurum ve kuruluş üstlenmedi/söz almadı/parmak kaldırmadı/çekiç sallamadı; kişisel ve siyasal duruşunun ürünlerini kimilerine göre zengin, kimilerine göre yoksul sayılabilecek olanaklarla her zaman açığa vurdu; rengini belli etti; hiçbir zaman beyaz bir sözcü olmadı; beyaz olmamanın bedelini ödedi/ödüyor; bireysel duruşunu açık biçimde ifadelendirdiği afişlerinde (özellikle bağıran adamların başrol oynadığı işlerinde) nerdeyse çağdaş plastik sanatlara eklenmeyi amaçlayan bir sanatçı görüntüsü çizdi; penk’in işlerinden haberdar olmayan biri olsaydım eğer onu bambaşka bir yerde konumlandırmak isteyebilirdim; ama resme, şiire, sinemaya, tiyatroya o denli uzak tasarımcı biliyorum ve onların ürünlerinden bunu o denli duyumsuyorum ki onun benim yaşamımdaki ortaklıklar ve beraberlikler dışında, verilmeyen hakkını almak yolunda çekiç salyan bir tasarımcıyla aynı çağda/zaman diliminde yaşamaktan, özellikle de ortak işler üretmekten başka bir ayrıcalığın olmadığı bu ilişkinin kendime tanıdığım lezzetini kimsenin sorgulamasını/sorulamasını/sorumlamasını dilemiyorum ve beklemiyorum ve de istemiyorum (bu sözcükleri ben üretmişim; yazınca gördüm!); işaretlerin, harflerin, gölgelerin ve zeminin bir dili olduğunu hep bildim; bu dili yalnızca şairlerin bildiğini ya da anladığını sanırlar çoğu; iyi ressamları, iyi sinemacıları, iyi kompozitörleri nereye koyduklarını sormadım hiç; şimdi soruyorum ve buna iyi tasarımcıları da ekliyorum ve de cevap beklemiyorum; çünkü böyle bir soruyu sormayanın cevabı yoktur; sorulmuş sorulara cevap haklarıysa başka zeminlerde ve zamanlarda; verilmelidir/bilinmelidir/öğrenilmelidir, öncelikle bakılmalıdır dünyaya ve dünyadaki işlere/duruşlara/duyuruşlara; o duyuran biri değil artık; duyurmakla buyurmak arası bir yerde; vakur bir edanın sakinliğini, hırçın sadeliğini, sessiz nefretini şiddetin üstüne üstüne vurarak dövüyor demiri; özellikle toplumsal bir anlaşmanın zeminini oluşturabilecek konu/konumlardaki sert ve samimi söylemleri dünyasal karşılıklar buluyor; (uzak ülkelerde yakın karşılıklar buluyor işleri) tasarımın bugünkü söylem gücüne kısmen yaslanan disiplininden ödün vermeden toptancı dünyasal söylemin egemen diliyle değirmenlere çekiç sallıyor da diyebilirim/derim; figürü iyi bilen bir tasarımcı o, günümüzün karmaşık düzeninde ifadenin etkili araçlarını yalnızlaştırarak/yalınlaştırarak hedefi bilen/gören ama on ikiden vurmaya özenmeyen biri; geçmişte aldığı eğitimin inceliklerini yaptığı işlere yansıtmaya özen gösteren; hazır malzemeyle yaratımsal işçiliğin saadet dolu ilişkisini üretimlerine taşıyan bir eski zaman şövalyesi; kimi zaman hırçın, kimi zaman acımasız ve akıllı uslu tüm emekçiler gibi uyumun güvenli sularını tanıyan, sığınılacak limanları olan bir bilge kimi zaman; ülkemizde afiş sanatını iş olmaktan çıkaran, ona yeni ve değişik anlamlar yükleyen, yerleşik radikal söylemlerin kırılma noktalarında imzasını gördüğümüz bir tasarımcı o; yalnızca kendine sorduğu soruları yanıltmaya çalışan; bulduğu yanıtlarla yetinmeyen; yeni sorulara zemin hazırlayan; kaçan ve kovalayan/kovalanan zarif bir eylemci o; tüm yaptıklarıyla örnek bir suçlu; itirafı uzun sürecek (tüm bir ömür); doğanın kıyımına, insana katline, ülkelerin işgaline, teknolojinin zulmüne, tek tip yaşama faşizmine ve tanrıya sapanla karşı koyan bir suçlu o; bu suçu paylaşmaya hazırım!

Hiç yorum yok: