29 Nisan 2008 Salı

SESSİZLİK ÇOK ŞEY DEMEKTİR

Günümüz dünyasında sessizliğin özel bir yeri var. Mumla arasanız bulamayacağınız andır, özel bir güzelliktir sessizlik. Sanayileşme, teknolojik çılgınlıklar ve iletişim ağzında, yaşam artık çok sesli ve çığırtkan. Zamanın biraz dışında kalan (gerisinde ya da ilerisinde) her şeye yakın sanki sessizlik.
Yazınsal anlamda da sessizlik iki karşıt anlamı içinde barındırıyor, benim için. Dolaşıma girme olasılığı olmayan kimi üretimler sessizlikle karşılanıyor, yokmuşlar gibi. Oysa dolaşıma girmenin iki yönü var. Birincisi: Özel ve güzel olmamak, yani sıradanlık. Diğeriyse: Çok özel ve güzel olmak, ayrıksılık yani. Özel ve güzel olamayanlar konumuzun dışında. Asıl sorun ayrıksı bir biçemle, özel olmaktan başka çıkar yolları olmayanların yok sayılması, sessizliğe tutsak edilmeleri!
Biz yadsımaya, karalamaya , göz ardı etmeye eğilimli bir ulusuz. Egemen anlayışlarla iyi geçinmek, önemli bir özelliğini oluşturuyor geleneğimizin. Onun içindir ki Lautrêamont’un yapıtı “Maldoror’un Şarkıları”, 1869’da yayımlanmasına karşın tam 120 yıl sonra 1989’da Türkçede yayımlanabilmiştir. Kaldı ki Türk diliyle yazan, çağcıl ve çizgi dışı metinlerin yaratıcılarına da pek sıcak bakmaz yığınlar. Okur, o çoğu kişinin onay almak istediği o kalleş okur da, benzerini, tıpkısını, uyumluyu sever.
Bilmiyorum Sami Baydar adı size ne anımsatır? 1962’de dünyaya çıkış yapması, Akademi’nin Resim Bölümü’nde ne çok sınavlar vermiştir. Kaç şiir, kaç öykü yazdığını unutmuştur, art arda dizdiği kaç sözcük olmuştur, bilmez. Noktalama imlerine âşık değildir benim gibi! Oysa hep bir ‘sevgili’den söz açar. Dünyayı görmüştür ilk kez, sonra çizmiştir, şimdi hem çizip hem de kaydetmektedir. Dünyaya tiksintiyle ve aşkla bağlıdır.
Bugüne değin dört kitabı okura ulaşan Baydar’ın üç kitabının adlarında dünya sözcüğü boy gösterir: “Dünya Efendileri” (Şiirler/1987), “Dünyadan Çıkış Yolları” (Öyküler/1990), “Dünyada Anılara Bakıyorum” (Öyküler/1991). Türkçe düşünür Sami Baydar, ayrıntılarda gizli şeytanın ardındadır, ne ki uzak bir dille yazanlardandır.
Desenlerinde ve resimlerinde devinen zarif eller (Zarif sözcüğü bir zorunluluktur burda) sanki yazılarına, sözcüklerine sinmiştir. Türk şiirinin sahte Rimbaud’larına bir tokat gibidir, son şiir kitabı: “Yeşil Alev” (1991)
1985 ya da 86 yazıydı, belleğim beni yanıltmıyorsa. Kentin kuytu (o zaman kuytu) semtlerinden birinde, sessizliği masamıza konuk ederdik, ağırlardık. Hiç unutmuyorum. Baydar bir gün yaptığı collage’ları armağan etmişti. Ondan cesaret alarak ben de birkaç çalışma yapmış, onları SB’ye vermiştim. Birkaç gün sonra SB sessizce masaya ilişmiş, biraz da ürkek ve kırılgan sesiyle onlardan korktuğunu ve yırttığını söylemişti, hiç unutmuyorum! Çoğu yaz renkleriyle bezenmiş o sesiz söyleşilere, belki Murat, belki Özgür eşlik ederdi. SB içki içer miydi anımsamıyorum, çok sigara içtiğini, elinde her zaman yalnızlığını azaltacak bir kitap olduğunu bilirdim. O zamanlar sessizliği biz çok severdik.
Ne ki, bu gün sessizliği, yazınsal yapıta karşı edinilmiş bir yok sayış olarak, sessizliği hiç sevmiyorum. Siz de benim gibi yapın, sevdiklerinizi coşkuyla karşılayın, dile getirin beğeninizi. Sevmediklerinizi de söyleyin. Susmayın, sesinizi çıkarın. Çünkü ortada çok sahtekâr var!
Susmak çok şey demektir!

Hiç yorum yok: