29 Nisan 2008 Salı

ÇEVİRİ CEHENNEMİNDE BİR MEVSİM: ŞİİR

Kim ne derse desin, bir dilin en yalın, süzülmüş, arı yaratımları, verimleri şiirlerde izlenir. O büyük uçurumun, dil uçurumunun yanına en çok yaklaşabilenler şairlerdir. Ne ki başka alanlarda ürün verseler de, (deneme, öykü, roman, oyun, vb.), o uçurumsuzluk alabildiğine duyumsatır kendini. O görkemli, büyülü duyu (duygu) ya da şiir duygusu diyebileceğimiz yeti, okur-yazarda kaynak dilde yaratılmış (üretilmiş) başka ve öncül metinlerle oluşur kuşkusuz. Genellikle de kendinden bir önceki kuşakla yakın ilişkiler kurar yazar-kişi. Gün geçtikçe birbiri ardına sıralanır soyyapıtlar, kanmaz olur göz ve ruh, engin denizlere açılmak zorunludur eskiye doğru, bilinmeze doğru.
Yazı/n (şiir yalnızca bir varoluş sorunsalı olmaktan çıkıp, labirentlerde bir yolculuğa dönüşür. Zaman denilen boşluğun ardına düşülür, deşilir, soruşturulur, sorgulanır orda her şey. Yerellikten evrenselliğe, başka dillere, başka yaşantılara düşsel gezintiler dönemidir artık. Bu da çoğunlukla başka bir kaynak dilden amaç dile aktarılmış bir yapıtla başlar. Bu yaban dil, yaban yaşantı kendi diliyle seslenmektedir ona. Tüm dünya yaratımı önündedir, birbiri ardına açılır kapılar. Çoğu kez bir ya da birkaç dilde kendi aracı olur bu yeni tanışıklıklara. Daha çok dili gereksinir zamanla uğraşı. Ama başka dilleri yutmak için ayıracağı onca zaman, kendi yapıtını oluşturma yolunda bir engeldir. Başka aracılar kullanmaya başlar, o yaban dillerden kendi diline aktarım yapabilen başka yolcular-gezginler; çevirmenler. Birçok şairin şiir evrenine girilir böylece ya da girildiği sanılır. Her yeni tanışıklıkta olduğu gibi, sonralar sorunları ve kuşkuları beraberinde getirir.
Bir başka yaşamın anlatısını oluşturan dille üretilmiş bir yapıt (yani şiir) bir başka dile dönüşebilir mi? “Bir tercüme daima bir ihanettir. Tercüme ne kadar mükemmel olursa olsun, bir ‘Diba’ kumaşının tersinden başka bir şey olamaz: Tersinde de ipliklerin hepsi, tabii vardır, fakat renkle ve resimleri inceliği kumaşın tersinde bulmak mümkün değildir.” (Akakura Kakuzo, Çayname, Çev: A. S. Delilbaşı, Remzi Kitabevi-İst. 1944, s.33-34) Bu görüş özellikle şiir bağlamında hayli yandaş bulmuştur. Bir başka dilde yapılaşmış, kurgulanmış yapıt amaç dilde ne kadar kendi olabilir? Düzyazıya oranla, daha çok biçimsel ve sessel özelliklerle donanmış (ritim, ölçü, uyak vs.) bir yapı olan şiirin düzyazıyla çevrilmesi bile öngörülmüştür.
“Özgün yapıtın getirdiği sorunlar, sınırsız sayıda tepkiyi önceden belirler; sonra şiir yapıtlarının ölçülü-olmayan sözcüklere aktarılmasına sayısız örnek de gösterebilir. Yazının yalnızca koşuktan oluştuğuna inanan Mallarme gibi bir koşuk ustası bile, Poe’nun şiilerini düzyazıya çevirmeyi yeğlemiştir.” (Renato Poggioli, Onsuz Edilemez Kuyumcu, Çev: Yurdanur Salman, YAZKO Çeviri/2, 1981, s. 153.) Tüm bu tartışılır görüşlere karşın, şiir yine de çevrilmiştir başka dillere. O önlenemez iletişim duygusu, yeni üleşimlere, üretimlere, esinleme/esinlenmelere analık eder. Okur-yazar kişi ardına düştüğü kendini başka dillerde, başka yaşantılarda da avlamak ister gibidir. Bir başka dil karşısında duyumsanan bu yabancılık, kendi dilinde ürün verenler için de uzak bir olasılık değildir. Kendi dilinde bu yabancılığı duyumsayan, dille nerdeyse itiş-kakış olan yazarlar, genellikle bir başka dile zorlukla aktarılırlar. Bu yazarlardır ki, o dilin gelişmesine, değişmesine, yenileşmesine sınırsız katkılar sunmuşlardır: “Özgün şiirin bile bir tür çeviri olduğunu, bu dünyadaki görüntüler karmaşası içinde çoğu kişinin artık duyamadığı o göksel müziği yeniden söze dökme çabası olduğunu ne çok gizemci, ne çok simgeci savunmuştur!” (R. Poggioli, A.g.y., s. 163.)
Yaratımın bu içsel sorunları, çok doğal olarak sonsuz çelişkileri uzun zamandır içinde barındırıyor. Her ne kadar şiirin başkalaşımlara, dönüşümlere, yenileşmelere açık olduğu söylense de çeviri söz konusu olduğunda zorluk hep gündemde. Ne ki bu zorluklar bu sonsuz çabayı engelleyemiyor. Kültürler ve diller arasındaki alışveriş, bir dünyalı için çok şey demek. Üstelik bu evrensel etkileşim, ulusal ve yerel kimi kısırlıkları da zorlayıcı bir kimik olarak, önemli görevler üstleniyor.
Tüm bunar göz önüne alındığında, daha çok kişisel beğenilerden yola çıkılarak yapılan, yani bilinçli bir seçimi ve sürekliliği ereklemeyen çevirilerin, şiir çevirilerinin yazınsal yaşamımıza katkıları yadsınamaz. Bugün birçoğumuzun anımsamadığı ya da bilmediği şiirler Türkçenin koyaklarına konuk olmuşlardır. Genç kuşağın Vasfi Mahir Kocatürk çevirisinden Baudelaire okuduğunu sanmıyorum. (Buluş Yay. 1957) İlk basımı 1961’de Samsun’da yapılan Erdoğan Alkan’ın Verlaine çevirisini çok kişi görmedi. Özdemir İnce’nin bir kalemde silip attığı Öİ’den önceki Rimbaud çevirileri çok kişiyi etkiledi. (Alkor, Berk ve Alkan’a selam!) Büyük Amerikan şairi Wallace Steawens’tan Talat Sait Halman’ın çevirdiği kitap (Yeditepe Yay.) şairlerin bile dikkatini çekmedi. Sait Maden’in Saint-John Perse çevirisi (Şiirler, Tan Yay. 1981) bir başucu yapıtı olmasına karşın, hâlâ tükenmedi. E. E. Cummings’in “Hişt”i (Çev: Tuğrul Asi Balkar, Duvar Yay.) sessiz sedasız gelip geçti. Hoş iyi bir çeviri değildi. Ne ki kimse de buna değinmedi! Borges’in “Tılsımlar”ı (Çev: Gülbin Dalaman, Armoni Yay. 1988) dört yıl sonra ikinci baskıya ulaştı. Paul Celan “Nerdeyse Yaşayacaktın”la (Çev: Oruç Aruoba, BFS Yay. 1989) az ve öz bir okurla buluştu. Allen Ginsberg’in “Kuşbeyin!” adlı toplamı (Çev: C. Hakan Arslan, Şehir Yay. 1991) kaç yılda tükenecek, ıssızlığı ne kadar sürecek merak ediyorum. Mallarme “Zarla Şans Dönmeyecek”le modern şiirin başyapıtlarından biri olan bu kitabıyla selamlanmadı. (Çev: E. Alkan, Deyiş Yay. 1985)
Engin denizlere yelken açan bu tür çabaları, neden ve niçin ayrımsamadığımızı, geleneksel tembelliğimizle ve şiir sevmezliğimizle, yeterince açıklayabileceğimizi sanmıyorum. Halka yağ çeken bu aydın tavrını bırakalım; yığınların şiir sevmediği bir gerçek! Yığınların beğenisi günümüz şiirinin çok çok gerisinde.
Birçoğu dünyanın egemen dilleriyle yazan bu şairlerin yeterince okunmadığından, yapıtlarının tümünün çevirilmediğinden ve uzak dillerle yazan kimi şairlerin bilinmediğinden dem vuruyorsak, biz Türkçe yazan şairler neden çevrilmediğimizi biliyor olsak gerek!..

Hiç yorum yok: